29 Ağustos 2008 Cuma

Kaza +1

Selam blog.

Barış abi de benden 3 saat sonra kaza yapmış, omzu çıkmış, dizinde de yaralanma varmış. Moralim kalmadı, CuBuF'la yola çıkmaya korkuyorum. Yarın mutlaka ziyarete gitmem lazım. Omzum da kötü darbe almış gidondan meğer, fena ağrıyor.

Ooof blog of....

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Kaza!

Selam blog.

Büyükçekmece'de Mahindra toplantısından dönerken (traktör kullndım, tarla sürdüm), Akatlar'da dergiye 500m kala dönüş olmayan yerden taksicinin U dönüşü yapmaya kalkması sonucu bagaj hizası sol yandan çarptım.

Dizliğim olmasa dizde güzel bir ağrım olurdu, tam korumam sayesinde çiziğim bile yok.

CuBuF'un da durumu iyi görünüyor, ön far ya yerinden çıktı ya da dişleri kırıldı, servise götürüp baktıracağım. İnşallah ön çatalda sorun yoktur.

Taksicinin arabada ufak hasar var, tamponda ön tekerimin deseni duruyor, tampon üstünde de bir CD boyutunda 2-3cm'lik içeri göçme var.

Ancak sinirlerim baya bozuldu, böyle heriflerle aynı trafikte olmak kötü bir şey.

En kötü kazam böyle olsun!

İş,Güç, BMW F650GS

Naber blog? Bayadır iş güç yüzünden yazamıyordum, güzel bir olayı paylaşayım dedim.

Geçen hafta bir gece vakti sıkıntıdan BMW test sürüşüne internet başvurusu yaptım, ertesi gün arayıp teyid aldılar, bu hafta ararız dediler. Geçen hafta koşuşturmaca içinde geçti, BMW de aramadı, aradılarsa da silmişim çağrılarını. Pazartesi günü "Fırat bey merhabai BMW'den arıyoruz" diyen bir telefon geldi. Beni bu hafta içinde bir test sürüşü için çağırıyorlardı. "Salı günü sabah 10.00 uygundur" dedim, randevumu aldım. Sabah İstinye BMW Borusan'a gittim. Biraz bekledikten sonra sürüş için form doldurduğum F800GS'in başkasında olduğunu, formda F800S yazılı olduğunu söylediler, bakmaya gittiler. F800S'i Borusan'dan birisi almış, F800ST'nin de klastiği patlakmış, F800GS ile yarım saat veya F650GS ile 1,5 saat sürüşten hangisini alırsınız dediler, F650GS'i seçtim (mantıklı seçim:)). F650'yle İstinye'den yola çıktım, rotayı Rumeli Feneri olarak belirledim, sürüşe başladım.

Öncelikle F650'nin hızlanması beklediğim gibi değildi. 30km/sa ile 2.viteste giderken tam gaz açınca 3-4 saniye sonra 120km/sa hızda motor üstünde durup çevredeki cisimlere çarpmamaya çalışırken buldum kendimi. Özellikle sahilde gidiş-geliş yolda 140'a çıkınca görüntü blurlaştı, korktum cidden. Sarıyer'i geçip Rumeli Feneri yolunda virajlarda yatmanın, düzlüklerde 500 metrede 160'a çıkop tekrar 70'e frenleme yapmanın, rüzgarın, ağaçların tadını çıkarttım. Fenere vardım, biraz gezip birkaç foto çektim, saatin 11.00 olması üzerine 12'deİstinye'de olmak için tekrar yola koyuldum.

F650GS ile CuBuF, uzaktan yakından alakası olmayan aletler. F650'nin gücü, hızlanması, vites geçişlerinin yumuşaklığı, ABS'li frenleri ve yüksek hızda verdiği güven CuBuF'ta maalesef yok. Ancak CuBuF'un titreşimsizliği, sakin huyu, her emre mükemmel itaati ve şehir içindeki çevikliği de BMW'de olmayan şeyler. F650'yle 1.5 saatin ardından aracı teslim ettim, motorla beraber ben de hararet yapmışım, biraz dinlenip CuBuF'un sakin ama keyifli hızlanması ve çevikliğinin tadını çıkarttım.

8 Ağustos 2008 Cuma

İlk 5.000 Kilometre Tamam, Taze Motorcudan Sürüş İzlenimleri



15 Nisan'da aldığım Honda CBF150'mle ilk 5000 km'yi (aslında 4500 de bu haftasonu 500 daha yapcam, 5.000'e tamamlıycam) de tamamladım. Daha önce BURADAKİ konuda ilk 1.000'i yazmıştım, devamında neler oldu anlatayım. Çömez motorcu olarak izlenimlerimi yazmak istedim:

İlk 1.000 km:

Vitesli motora alışmak kolay olmuyormuş, hele ki benim gibi trafikte otomobil tecrübesi de az olan birisi için gayet zor bir süreç. Gazı ayarlamaya alışmak zaman aldığı için ilk 500km'de tüm yavaş dönüşlerde tam debriyaj kullandım, 2. 500'de çok yavaş dönüşler dışında gazı kontrol etmeyi öğrendim. ilk 300 km'de iki kez yavaş dönüşlede motoru stop ettirip devrilmem de gazı kontrol edemememden kaynaklandı.

Trafikte ilk başlarda araba gibi gitmeye çalışsam da motora hakimiyetim arttıkça aralara girmeye başladım. Dur-kalk yapan trafikte bunu yapmak nispeten kolay, ancak 10-20 km gibi bir hızla ilerleyen trafikte aradan gitmek çok riskli geliyor.

Kontra tekniğini bilmekle uygulamak arasında büyük fark olduğunu gördüm. İlk 200 km boyunca kontrayı kullanamadım, her virajı 40'ın altında hızlarla döndüm. Boş yolda yaptığım pratikle alışmaya başladım.

Trafikte kimsenin beni görmemesine alıştım. Önüme kıran araç sayısının üçten az olduğu günleri iyi gün saymayı öğrendim. Dikkat oranım ciddi anlamda arttı.

Halen alışamadığım şeyler arasında frenlerin kilitlenme noktası var, özellikle ön frenin ne zaman kilitleneceğini bilemiyorum, bu yüzden bugün yaklaşık 30km/s hızla giderken önümdeki aracın aniden dönüş yapmasıyla ben de fren yapıp ön tekeri kilitledim, düştüm. Ful korumanın önemini gördüm, dizliklerimi dayıma ödünç vermiştim, dizlerimde ufak çizikler var, yara bandıyla iyileşmeyecek bir şey değil.

ilk 1.000'in hikayesi kısaca bu.


1.000'den sonra neler mi oldu?

Her geçen kilometrede motora hakimiyetimin arttığını hissettim. İlk günlerde trafikte yaptığım zıplamalı kalkışlar yerini çok daha düzgün kalkışlara bıraktı. Artık motoru kaldırımlara çıkartmak işkence olmaktan çıktı, zevkli olmaya başladı.

Ama motor, "ben oldum" demeye gelmiyor.

İlk konuyu açtığımın ertesi gün düştüm. Önceki yazılarımda o düşüşün ayrıntıları var, özetle dikkatsizlik ve motora hakimiyet eksikliğinden kaynaklı bir kazaydı.

1.000'inci ve 2.500'üncü kilometreler arasında yaptığım en uzun yol Silivri-İstanbul güzergahıydı, birkaç kez gidip geldim. Onun dışında hep şehir içinde kaldım, trafiği okumayı öğrendim, ilk 1.000km'de karşıma ani karar vermem gerekecek bir şey çıkmadığı için şükrettim.

2.500'den sonra Bıyıklı ve olcan138'le beraber Ayvalık'a gidip geldim. Motor kullanmayı gerçekten öğrendiğim yol orası oldu. Cumartesi sabahından pazar akşamına yaptığı 805 km yol, motoru daha akıcı kullanmayı öğretti.

Şehir içinde boş yol bulunca motorun son süratini denediğimi de itiraf etmem lazım. iyi ki maksimum hızım 130, 200 olsaydı onu da denermişim zannımca. Yaşasın küçük motor hacmi!

Asıl öğrendiklerim ise sadece iki tekerle nasıl gidileceği değil, iki tekerin ne olduğu. Motor üzerinde kendimi hep çok özgür hissettim, daha önce bu kadarını hayal bile etmiyordum. Her haftasonu nereye gideceğimi planlarken buldum kendimi, "işten izin alıp Antalya'ya gitsem mi" düşüncesindeyim hala. Montum üzerimde, kaskım elimde bir kafeye girdiğimde herkesin bana imrenerek baktığını gördüm. İlgi çekmeye de yarıyor motor, hakkını yememek lazım, çok da hoşuma gidiyor bu. Özellikle Eskihisar-Topçular vapurundaki tek motorcu olmak ve herkesin "bu ne lam" diye bana bakması baya eğlenceliydi :)


5.000 kilometre yol yaptım, hala kendimi bazen acemi, bazen birşeyler bilen biri olarak hissediyorum, ki bir motorcunun en tehlikeli zamanlarının bu dönem olduğunu düşünüyorum. Bu dönem (satılık ilanlarından da anlaşılacağı üzere) ilk "motoru büyütsem mi" krizinin vurduğu dönem. 4 aydır hemen hemen her gün motor kullandım, bol bol gezdim, ama hala kendimi bir 600'lük SS'i kısa bir gezinti dışında kullanamayacak kadar deneyimsiz hissediyorum.

Şimdilik bu kadar, 10.000'de yine yazarım.

Ağva

Sadece resimler yeter: