17 Kasım 2008 Pazartesi

Back Again?

Selam blog.

Bayadır görüşemiyoduk, CuBuF halk otobüslerin denk bir hayat sürdüğü içindir. Döncem ben sana.

1 Ekim 2008 Çarşamba

Trakya




Dayım, Suzuki Burgman, ben, CuBuF, 350km yol, bayram!

Perşembe-Cuma gerçekleşen Edirne gezimden sonra (gezi değil, otobandan git-gel aslında) CuBuF'la Trakya'ya çıkmak iyi geldi. Sabah 11'de Silivri'de dayımla buluşup yola koyulduk, Çerkezköy-Saray üzerinden Kıyıköy'e vardık. Ekim ayında pek canlı bir yer değilmiş, ama manzara süper. Oradan Kastro'ya geçtik, 17km uzaktaki Kastro da benzer bir yapıya sahip.

Saray'a geri dönüp yemek yedik, Çatalca'ya doğru yola koyulduk. Saray-Çatalca arası son derece zevkli bir güzergah. Orman içinde ama karanlık olmayan bir yol, 4-5. vites virajlar, rahat dönüşler ve düzgün bir yolda geçen 70km'lik sürüş son derece keyifliydi.

Akşam üstü Celaliye'ye döndüm, kardeşimle beraber motora atlayıp ona biraz pratik yaptırdım, otobandan İstanbul'a döndüm.



Sıkıcı bir blog girdisi oldu, napayım, yorgunum.

28 Eylül 2008 Pazar

Edirne




Selam blog.

Perşembe günü Egemen'in ısrarıyla Edirne'ye gittim. Doğal olarak otobüse binmedim, CuBuF'la ilk uzun otoban sürüşüme çıktım, hem de yağmur altında.

Evden çıkarken kotumun üstüne bol bir pantolon daha giydim, bu ikiliyi naylon pantolonumla tamamlayıp dizliklerimi taktım. Üstüme tişört+sweatshirt+gömlek+sweatshirt+mont kombinasyonunu giydim, balaklavam ve boyunbağımla kaskımı taktım, eldiven ve botlarımı giydim, 15:00 gibi yola koyuldum.

İstanbul-Silivri arasını otobandan kat edip dayıma uğradım. Bu güzergahta hafif bir yağmur vardı, hemen hiç ıslanmadım. Silivri-Çorlu arasında hava kapalıydı, çok ince bir yağmur vardı, rahatça geçtim. Çorlu-Lüleburgaz arasında ise başlayan sert yağmur ile yol boyunca TIR'ların sıçrattıkları sular, pantolonların üçünün de diz seviyesine kadar ıslanmlarına ve botlarımın su dolmasına yol açtı.

Edirne il sınırını geçtiğimde saat 18:20 civarıydı. İl sınırı-Otogar arasındaki 40km boyunca ilk kez üşüdüm. Otogara varmadan evvel son sapakta yağmurdan dolayı efektif frenleme yapamayınca dik bir açıyla kaldırıma çıktım, çimenlerde 5-10m gidip durdum, sakin ve yavaş olmam sayesinde düşmedim. Tekrar yola döndüm, eve gittik. (Evde olanlar bu blogun kapsamında değil.)

Dönüş yoluna cuma saat 16:30'da çıktım. Kıyafetlerim yeterince kurumadığı için dönüşte soğuğu daha çok hissettim, ama arkadaşlarımın içinde bulunduğu arabanın 1m gerisinde, rüzgar almayan noktada gittiğim için rahattım. Çorlu civarlarında mola verdik, sıcak bir çayla kendime geldim, arabadakilere devam edin dedim, ben de sakince yola devam ettim.

Selimpaşa civarına geldiğimde benzinim azaldı, yedek depoya geçtim. Son 20km'lik benzinimle otobandaki son benzinciye vardım, depoyu fulledim, ikram edilen kahveyi içip tekrar yola koyuldum.

Gece 20:30'da eve vardım. 485km'lik mesafe katettim, son derece eğlenceli bir yolculuk oldu. CuBuF'um sağolsun.

15 Eylül 2008 Pazartesi

?!?

Blog...

Yukarıdan bana bakıp gülen bir Tanrı olduğunu düşünüyorum. Çok pis gülüyor hem de.

Ben de gülüyorum...

Naaptım ben böyle dalga geçilmeyi hakedecek? Espriden anlıyorum diye eşek şakası da yapılmaz ki!

CuBuF'la yaptığım 100km yanıma kar kaldı hiç değilse :)

10 Eylül 2008 Çarşamba

Yağmur

Akşam kardeşimle beraber 1.5 saat uğraşıp CuBuF'u yıkadık.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Bugün yağmur yağdı...

29 Ağustos 2008 Cuma

Kaza +1

Selam blog.

Barış abi de benden 3 saat sonra kaza yapmış, omzu çıkmış, dizinde de yaralanma varmış. Moralim kalmadı, CuBuF'la yola çıkmaya korkuyorum. Yarın mutlaka ziyarete gitmem lazım. Omzum da kötü darbe almış gidondan meğer, fena ağrıyor.

Ooof blog of....

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Kaza!

Selam blog.

Büyükçekmece'de Mahindra toplantısından dönerken (traktör kullndım, tarla sürdüm), Akatlar'da dergiye 500m kala dönüş olmayan yerden taksicinin U dönüşü yapmaya kalkması sonucu bagaj hizası sol yandan çarptım.

Dizliğim olmasa dizde güzel bir ağrım olurdu, tam korumam sayesinde çiziğim bile yok.

CuBuF'un da durumu iyi görünüyor, ön far ya yerinden çıktı ya da dişleri kırıldı, servise götürüp baktıracağım. İnşallah ön çatalda sorun yoktur.

Taksicinin arabada ufak hasar var, tamponda ön tekerimin deseni duruyor, tampon üstünde de bir CD boyutunda 2-3cm'lik içeri göçme var.

Ancak sinirlerim baya bozuldu, böyle heriflerle aynı trafikte olmak kötü bir şey.

En kötü kazam böyle olsun!

İş,Güç, BMW F650GS

Naber blog? Bayadır iş güç yüzünden yazamıyordum, güzel bir olayı paylaşayım dedim.

Geçen hafta bir gece vakti sıkıntıdan BMW test sürüşüne internet başvurusu yaptım, ertesi gün arayıp teyid aldılar, bu hafta ararız dediler. Geçen hafta koşuşturmaca içinde geçti, BMW de aramadı, aradılarsa da silmişim çağrılarını. Pazartesi günü "Fırat bey merhabai BMW'den arıyoruz" diyen bir telefon geldi. Beni bu hafta içinde bir test sürüşü için çağırıyorlardı. "Salı günü sabah 10.00 uygundur" dedim, randevumu aldım. Sabah İstinye BMW Borusan'a gittim. Biraz bekledikten sonra sürüş için form doldurduğum F800GS'in başkasında olduğunu, formda F800S yazılı olduğunu söylediler, bakmaya gittiler. F800S'i Borusan'dan birisi almış, F800ST'nin de klastiği patlakmış, F800GS ile yarım saat veya F650GS ile 1,5 saat sürüşten hangisini alırsınız dediler, F650GS'i seçtim (mantıklı seçim:)). F650'yle İstinye'den yola çıktım, rotayı Rumeli Feneri olarak belirledim, sürüşe başladım.

Öncelikle F650'nin hızlanması beklediğim gibi değildi. 30km/sa ile 2.viteste giderken tam gaz açınca 3-4 saniye sonra 120km/sa hızda motor üstünde durup çevredeki cisimlere çarpmamaya çalışırken buldum kendimi. Özellikle sahilde gidiş-geliş yolda 140'a çıkınca görüntü blurlaştı, korktum cidden. Sarıyer'i geçip Rumeli Feneri yolunda virajlarda yatmanın, düzlüklerde 500 metrede 160'a çıkop tekrar 70'e frenleme yapmanın, rüzgarın, ağaçların tadını çıkarttım. Fenere vardım, biraz gezip birkaç foto çektim, saatin 11.00 olması üzerine 12'deİstinye'de olmak için tekrar yola koyuldum.

F650GS ile CuBuF, uzaktan yakından alakası olmayan aletler. F650'nin gücü, hızlanması, vites geçişlerinin yumuşaklığı, ABS'li frenleri ve yüksek hızda verdiği güven CuBuF'ta maalesef yok. Ancak CuBuF'un titreşimsizliği, sakin huyu, her emre mükemmel itaati ve şehir içindeki çevikliği de BMW'de olmayan şeyler. F650'yle 1.5 saatin ardından aracı teslim ettim, motorla beraber ben de hararet yapmışım, biraz dinlenip CuBuF'un sakin ama keyifli hızlanması ve çevikliğinin tadını çıkarttım.

8 Ağustos 2008 Cuma

İlk 5.000 Kilometre Tamam, Taze Motorcudan Sürüş İzlenimleri



15 Nisan'da aldığım Honda CBF150'mle ilk 5000 km'yi (aslında 4500 de bu haftasonu 500 daha yapcam, 5.000'e tamamlıycam) de tamamladım. Daha önce BURADAKİ konuda ilk 1.000'i yazmıştım, devamında neler oldu anlatayım. Çömez motorcu olarak izlenimlerimi yazmak istedim:

İlk 1.000 km:

Vitesli motora alışmak kolay olmuyormuş, hele ki benim gibi trafikte otomobil tecrübesi de az olan birisi için gayet zor bir süreç. Gazı ayarlamaya alışmak zaman aldığı için ilk 500km'de tüm yavaş dönüşlerde tam debriyaj kullandım, 2. 500'de çok yavaş dönüşler dışında gazı kontrol etmeyi öğrendim. ilk 300 km'de iki kez yavaş dönüşlede motoru stop ettirip devrilmem de gazı kontrol edemememden kaynaklandı.

Trafikte ilk başlarda araba gibi gitmeye çalışsam da motora hakimiyetim arttıkça aralara girmeye başladım. Dur-kalk yapan trafikte bunu yapmak nispeten kolay, ancak 10-20 km gibi bir hızla ilerleyen trafikte aradan gitmek çok riskli geliyor.

Kontra tekniğini bilmekle uygulamak arasında büyük fark olduğunu gördüm. İlk 200 km boyunca kontrayı kullanamadım, her virajı 40'ın altında hızlarla döndüm. Boş yolda yaptığım pratikle alışmaya başladım.

Trafikte kimsenin beni görmemesine alıştım. Önüme kıran araç sayısının üçten az olduğu günleri iyi gün saymayı öğrendim. Dikkat oranım ciddi anlamda arttı.

Halen alışamadığım şeyler arasında frenlerin kilitlenme noktası var, özellikle ön frenin ne zaman kilitleneceğini bilemiyorum, bu yüzden bugün yaklaşık 30km/s hızla giderken önümdeki aracın aniden dönüş yapmasıyla ben de fren yapıp ön tekeri kilitledim, düştüm. Ful korumanın önemini gördüm, dizliklerimi dayıma ödünç vermiştim, dizlerimde ufak çizikler var, yara bandıyla iyileşmeyecek bir şey değil.

ilk 1.000'in hikayesi kısaca bu.


1.000'den sonra neler mi oldu?

Her geçen kilometrede motora hakimiyetimin arttığını hissettim. İlk günlerde trafikte yaptığım zıplamalı kalkışlar yerini çok daha düzgün kalkışlara bıraktı. Artık motoru kaldırımlara çıkartmak işkence olmaktan çıktı, zevkli olmaya başladı.

Ama motor, "ben oldum" demeye gelmiyor.

İlk konuyu açtığımın ertesi gün düştüm. Önceki yazılarımda o düşüşün ayrıntıları var, özetle dikkatsizlik ve motora hakimiyet eksikliğinden kaynaklı bir kazaydı.

1.000'inci ve 2.500'üncü kilometreler arasında yaptığım en uzun yol Silivri-İstanbul güzergahıydı, birkaç kez gidip geldim. Onun dışında hep şehir içinde kaldım, trafiği okumayı öğrendim, ilk 1.000km'de karşıma ani karar vermem gerekecek bir şey çıkmadığı için şükrettim.

2.500'den sonra Bıyıklı ve olcan138'le beraber Ayvalık'a gidip geldim. Motor kullanmayı gerçekten öğrendiğim yol orası oldu. Cumartesi sabahından pazar akşamına yaptığı 805 km yol, motoru daha akıcı kullanmayı öğretti.

Şehir içinde boş yol bulunca motorun son süratini denediğimi de itiraf etmem lazım. iyi ki maksimum hızım 130, 200 olsaydı onu da denermişim zannımca. Yaşasın küçük motor hacmi!

Asıl öğrendiklerim ise sadece iki tekerle nasıl gidileceği değil, iki tekerin ne olduğu. Motor üzerinde kendimi hep çok özgür hissettim, daha önce bu kadarını hayal bile etmiyordum. Her haftasonu nereye gideceğimi planlarken buldum kendimi, "işten izin alıp Antalya'ya gitsem mi" düşüncesindeyim hala. Montum üzerimde, kaskım elimde bir kafeye girdiğimde herkesin bana imrenerek baktığını gördüm. İlgi çekmeye de yarıyor motor, hakkını yememek lazım, çok da hoşuma gidiyor bu. Özellikle Eskihisar-Topçular vapurundaki tek motorcu olmak ve herkesin "bu ne lam" diye bana bakması baya eğlenceliydi :)


5.000 kilometre yol yaptım, hala kendimi bazen acemi, bazen birşeyler bilen biri olarak hissediyorum, ki bir motorcunun en tehlikeli zamanlarının bu dönem olduğunu düşünüyorum. Bu dönem (satılık ilanlarından da anlaşılacağı üzere) ilk "motoru büyütsem mi" krizinin vurduğu dönem. 4 aydır hemen hemen her gün motor kullandım, bol bol gezdim, ama hala kendimi bir 600'lük SS'i kısa bir gezinti dışında kullanamayacak kadar deneyimsiz hissediyorum.

Şimdilik bu kadar, 10.000'de yine yazarım.

Ağva

Sadece resimler yeter:







27 Temmuz 2008 Pazar

Yalova


Selam blog. Dün, gerçekten uzun bir zaman sonra ilk kez kendimi yollara vurabildim, nasıl özlemişim anlatamam.

Yalova'da HHO kampında olan kardeşimi ziyarete gittim. Perşembe sabah 09:00-11:00 arası İspanyolca dersi, 11:00-05:00 arası da dergi çalışmaı yapıp eve geldim uyudum. Tabii 20 saate yakın sürekli kafa çalıştıran bünye sağlam uyku istiyor, cuma saat 19:00'da uyandım.Sabaha kadar SouthPark izledim, baktım uykum yok, evde de sıkılıyorum; planlarımı değiştirerek 10:00 yerine 07:30'da yola koyuldum. Hızlı sayılacak bir yolculuktan sonra saat 09:00'da Eskihisar iskelesine varmıştım. Vapura bindim, koca vapurdaki tek motor olarak karşıya geçtim, bir benzinlikte bir çorba içtim, saat 10 civarında HHO kampına uğradım. Kardeşimle saat 13.00'den evvel görüşemeyeceğimi öğrenince etrafı gezmeye karar verdim.

Önce Yalova şehir merkezi zannettiğim Çiftlikköy'ü gezdim, köyü bitirip dağ yoluna girmişim, "Yalova ne ufak" diye kızıyordum :) Tepelerden, köy yollarından devam ederek Yalova yolunu buldum. Yalova'ya girip sahile biraz baktım, beğenmeyip Çınarcık'a devam ettim. Çınarcık yolları inişli çıkışlı, virajlı ve boştu, çok eğlendim.

Bu arada, Çınarcık yolunda ilk kez çevirmeye girdim. Jandarma rutin kontrol yapıyordu, beni de durdurdular, tam teçhizatımı görünce "senin evraklar da tamamdır, ama bir bakalım yine de" diye ehliyetime baktılar, plakayı anons geçtiler, bir sorun olmayınca teşekkür edip yolladılar.

Çınarcık'ta sahilde turladım, bir tost yiyip çay içtim, sahili seyrettim. Saat 12'ye yaklaşırken tekrar, bu kez kulaklıklarımda çalan Tool-You Lied eşliğinde yola koyuldum. Zevkle geçen bir sürüş ardından okula vardım, kardeşimle uzun bir muhabbetten sonra 18.00'de yola koyuldum.

Topçular'dan bindiğim vapurda benden başka bir motor daha vardı. Hurda bir Bisan Life olan motorun apaçi sahibi zannedersem kafayı bana taktı. Dönüşte acelem olmadığı için 90km/sa sabit hızla gitmeyi planlamıştım, ancak bu motorun sahibi gazlıyor geçiyor dibimden, yavaşlıyor, arabaların arasından geçiyor, aklı sıra bekleyip devam ediyor, ne kask ne mont, hiçbir şey yok adamda, düşecek geberecek bana vicdan azabı bırakacak. Yürüdüm gittim, arayı 1-2km açtım, tekrar normal hızıma düştüm; 5 dakka sonra yine geldi dibimden geçti, bu sefer ben de 70'e indim, bir daha da görmedim. Köprüye yaklaşınca çıkışı kaçırıp Kadıköy'den döndüm, sonra eve varıp kafa çektim :)


Özlemişim CuBuF'u...

23 Temmuz 2008 Çarşamba

İş Güç

Selam blog.Perşembeden beri her gün gece bu saate dek çalıştım, aşırı yorgunum. Yarın son gün, cumartesi Yalova-Balıkesir turu atmayı planlıyorum. Sana da yazarım.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Gece Gezisi


Naber blog? Bu akşam saat 10 gibi biraz gezmeye çıktım, bir Taksim yaptım geldim. Güzel oldu. Kasımpaşa'dan da fotoğraf çektim. CuBuF beş gün benden uzak kalınca beni özlemiş, yolda biraz naz yaptı, özellikle virajlarda yatmak ve devirlenmek konusunda isteksizdi. Yazacak çok şey yok, bu kadar.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Otomobil Arası


Selam blog. Perşembe gününden beri CuBuF'tan uzak kaldım. Dergi için Nissan Qashqai testi hazırladım, 500km boyunca 4x4 bir crossover kullandım. Açıkçası alet gerçekten güzel, özellikle yol tutuşu çok çok iyi, ama ben yine de motosikletimi özledim. Üç aydır trafik kelimesinin anlamını unutmuşum, koca bir SUV'yle şehirde dolaşmak anlamı tekrar hatırlattı. Qashqai test yazım Ağustos sayısında Infomag'da olacak, reklamını yapalım :)

8 Temmuz 2008 Salı

Ayvalık'a Gidiş, Dönüş...

Haftasonu yaptığım Ayvalık gezisinin tüm hikayeini yazayım bari :)

Sabah 05:15'te Halıcıoğlu'na motoru çekip Olcan ve Barış abiyi beklemeye başladım.


Kilometre sayacını sıfırladım. Barış abi uyuyakalmış, saat 6'ya doğru geldiler, hemen yola koyulduk.


İlk duraklamamızı Kumburgaz'da yaptık. Kumburgaz'a varana dek yol çok rahattı, İstanbul'un trafiğine hiç bulaşmadan çok rahat yol aldık. Kumburgaz'da yüklerimizi kontrol ettik, biraz su içtik, tekrar yola koyulduk.

Kumburgaz'da motorlarımız:


Sonraki durağımız Tekirdağ oldu. Biraz etrafa baktık, gördüğümüz ilk köftecinin önüne motorları çektik. Yüklerimiz kaydığı için tekrar bağlamak zorunda kaldık.
Köftecide işkembe çorbalarına...
ve köftelere yumulduk :)
Tekirdağ çıkışı Şarköy yolunu sorduk, sahil yerine malkara yolu üzerinden tarif aldığımızı anlamadık. Nereden gideceğimizi kontrol etmek için durduk, durmadan evvel Barış abi ön tekerin mıcıra denk gelmesi yüzünden yavaşça düştü. Haritadan yolumuzu kontrol ettikten sonra tekrar yola çıktık.
Malkara yolundan Şarköy sapağına girdik. Çok eğlenceli 38km iniş-çıkışlı virajlı yoldan devam ederek şarköy'e vardık. Yolun ortasında, hem de bir virajı alırken kaskıma giren arı bana mutlu anlar yaşattı :)
Şarköy'de biraz dinlendikten sonra Gelibolu yoluna çıktık.
Gelibolu'da arkasında ufak bir hayvanat bahçesi olan bir benzinlikte durduk.
Atlarımızın karnını doyurduk :)
Gelibolu'dan 13:10'da yola çıktık, 14:00 gemisine yetişmek için 58km yolu 50 dakikanın altında almak için uğraştık, başardık da. Ancak gemi erken kalktı, bir dakikayla kaçırdık.
Trakya'da 321 km yol katettik.
Çanakkale Boğazı:

Çanakkale merkezinde, Troy filminde kullanılan Truva Atı:
Daha sonra hakiki Troya'ya uğradık. Kasklardan yaptığımız tesbih:
Troya'daki at:
Ezine'ye 20km mesafede mola verdik, Olcan'ın patlak lastiğini farkettik. 20 dakika kadar uğraştık, sonra en yakın lastikçiye gitmeye karar verdik. Benzinlikteki pompacıya en yakın lastikçiyi sorunca yolun karşısını gösterdi :)
Bir saate yakın süren lastik tamiri:
Tekrar yola koyulduk. Kaz Dağları'nda muhteşem virajlar, manzaralar, yollar aştık. Akçay'da CuBuF 3000. kilometresine vardı :)
Saat 20:30 civarında Ayvalık'a ulaştık. Cennet Tepesi'nde gün atımı izledik.


İstanbul-Ayvalık yolu toplam 504 km tuttu.
Ertesi gün Sarımsaklı'ya gidip denize girdik, tatlısu motorcusu olmadığımızı ispatladık :)
Ayağımın etrafında yüzen, hatta beni ısıran minik balıklar:
Sarımsaklı, CuBuF, Muj ve BP
Sarımsaklı Havaalanı:
Şeytan Sofrası:



Ayvalık'a gidip tost yememek olmaz :)
Saat 15:00 gibi Ayvalık'tan ayrıldım. çıkışa kadar Barış abi ve Olcan eşlik etti.
Balıkesir yolunda:
Sususrluk'tan geçip ayran içmemek olmaz :)
Susurluk-Bandırma yolu:
Manyas Gölü'ne karşı CuBuF ve ben
Bandırma'da feribot bekleyişi:
Yorgunluktan kısa süre motorun üzerinde uyukladım :)
Yenikapı'ya varış:
Tüm gezi 804.9 km sürdü.
Evim evim, güzel evim!