16 Haziran 2008 Pazartesi

Kumburgaz'da 2.000'inci kilometre!


Selam blog. Yine bir gezi sonrası buradayım. Son günleri anlatayım, sen de mutlu ol.

Salı günkü son sınavımdan (ki son değilmiş, bütünlemeye kaldım) sonra dergiden Ahmet'le beraber CuBuF'a atladık, yola koyulduk. Etiler'de birinci viteste biraz fazla gaz verince ön kaldırdım, bir-iki saniye tek teker gittim. Tek başımayken zevkli oluyor o 1-2 saniye, ama arkada 90 küsür kiloluk koca adam varken insan tırsıyomuş.

Perşembe ufak bir iş için Tuzla'ya gidip geldim. Sahil yolu çok güzelmiş, özellikle üstü açık mor VosVos içindeki üç bayanın yanında 20km yol almak kısmı. Ancak yenisini dökmek için asfaltı taradıklarında motosiklet pek zevkli değil, bu 20km'nin 2 km'si öyle geçti, CuBuF sağa sola sallanarak aklımı başıma topladı.

Cuma günü iş çıkışı bir arkadaşı Zincirlikuyu'ya bırakmaya çalıştım, yanlış yola girince Ümraniye dolaylarında bir yere bıraktım :P Artçıyla CuBuF'un performansı tatmin ediciymiş, bütün güzergahta 80'in altına düşmedik. Daha sonra 1. köprü yoluna girdim, hemen köprü öncesi girişte üstteki resmi çektim. Gün batımına karşı CuBuF, ben ve Boğaziçi Köprüsü. Güzel manzara :)

Köprüden devam edip eve uğradım, akşam yemeğimi yiyip Kumburgaz'a doğru yola koyuldum. Önümdeki araçla bıraktığım 2 saniyelik takip mesafesini kabullenemeyip bana selektör yapan bir herife önce yol vedim, ileride trafik sıkışınca da yanından aragazı verip geçtim, çok güzeldi. Bunun dışında son derece eğlenceli bir sürüşten sonra yaklaşık 70 dakikada yazlığa vardım. Bu sırada 2000. kilometremi de tamamladım. İnanmazsan bak aşağı:




Saat 9 gibi vardığım evime kıyafetimi bıraktım, bakkaldan bir bira aldım, arkadaşlarla muhabbete daldım. Yeterli sayıda biradan sonra gece 1-2 arası halı saha maçı yaptık, ardından biralarımıza döndük. Cumartesi bütün gün eğlendim, pazar da dönüş yaptım. Dönüş yolunda Kumburgaz'dan üniversiteye kadar hiç durmadım, yine de hiç yorulmadım. Tüyap'ta kaskımda patlayarak hayatını sonlandırmayıo tercih eden böcük için saygı duruşunu üniversitede yaptım. Okulda bir-iki not işini halledip eve döndüm, ders çalıştım.

Böyleyken böyle blog. "Eee?" diyeceksin, günlük formatındayım. Hadi öptüm.

10 Haziran 2008 Salı

Yağmur


N'aber blog? Sınavlar vardı, uğrayamadım bayadır. Klavyemi de değiştirdim, artık saniyede 6 vuruş yazabilirim yeniden :) Anlatayım ne var ne yok, hasret giderelim.


Son bunalım halimden çok uzaklaşmış sayılmam, ancak cuma günü MT'den arkadaşlarla çıktığımız akşam gezintisi/yemeği iyi geldi. Akşam saat 19.30 gibi yola çıktım. Yolda CuBuF'umun 600'lük bir ağabeyiyle karşılaştık, yoğun trafikte onu takip ederek ilerledim. Kendi motorumu büyük sandığımdan mıdır nedir, trafikte diğer commuterlerin ve scooterlerin arkasından gitmeyi başaramıyorum. Bana göre çok hızlı gidiyorlar :) Ben de en az 500cc'lik bir motorun arkasına takılıyorum, geçtiği yerlerden geçerek ilerliyorum.

Neyse, Harbiye'den bir arkadaşımı aldıktan sonra Levent'te diğer arkadaşlarımızla buluştuk. Sakin bir sürüşle Baltalimanı Polis Dinlence Şeysi'ne vardık. Orada diğer arkadaşlarımız da bizimle buluştu. Yedik, muhabbet ettik, oynadık, eğlendik. Motosikletin sosyal kaynaştırıcı yanını gördük.

Bu sırada dışarıda sağlam bir yağmur yağıyordu, bir yandan da gözümüz yağmurdaydı. Saat 23.00'e doğru yağmurun azalmasını fırsat bilerek kalktık, sahilde ufak bir yürüyüş yaptıktan sonra motorlarımıza atladık.

Hala hafifçe yağan yağmur ve yolun son derece kaygan olması, artçımın Mete abiyle dönmesini rica etmeme sebep oldu. Yolun daha otuzuncu metresinde, sağa çok yavaş bir dönüşte arka frene ayağımın ucuyla dokunmam sonucu arka tekerimin 30cm sola kayması bu kararımda haklı olduğumu ispatladı :) Mete abinin peşinden, saatte 40km civarında bir hızla yaptığım gece yağmur altı sürüşü motor kullanma becerileri konusunda daha gidecek çok yolum olduğunu ispatladı. Yağan yağmuru ıslak eldivenlerle vizörden silmek bir işe yaramıyor, vizörü açınca gözlükler ıslanıyor, güneş vizörünü kapatınca yol görünmüyor, sırılsıklam vaziyette gitmek ve fren yapamayacağını bilmek de hiç zevkli değil, zaten uzunlar bile yağmurda çekiyor, 20m'den ötesini göstermiyor. Baltalimanı-Haliç Köprüsü arasındaki mesafeyi önünü görmeden ve fren yapmadan aşmak da çok temkinli olmayı gerektiriyormuş.

Sözün özü, daha dört mevsim motorcusu olmama çok var.

6 Haziran 2008 Cuma

Hayat?


Bir haftalık aradan sonra tekrar merhaba blog. Biraz motorla alakasız yazasım var, umarım sorun etmezsin. Edersen de çok da tın.


Motosiklet hayatıma bakarsak, "Bir Düşüşün Anatomisi" başlığında bahsettiğim dikkatsizlik konusunda son dönemde üç adım ilerledim, ancak aptalca bir şekilde kısa süreliğine de olsa on kilometre geriye doğru bir atlayış da yaptım. Sabah saat 9'da bir virajın ortasında yolda enlemesine duran bir taksiye çarpmamak için sert frenleme yapıp motorun arkasını yolla 45 derece açı yapacak şekilde kaydırmayı başardım, ön kaldırmayı ufaktan öğrenmeye başladım.

Artık virajlar motosiklet klasörümde "korkutucu" başlığından "eğlenceli" başlığına doğru transfer olmayı düşünmeye başladı. Frenleme konusunda da gelişiyorum, ama hala yeterince iyi değilim. Ayrıca Fenerbahçe'de viraj içinde beni geçmeye çalışıp sonra küfreden taksiciyi dövme isteğimi dizginleyebildim, bu da iyi bir şey.

Ancak son bir haftadır motosiklet dışı hayatım biraz kötü. Kendimi Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki Sirius Sibernetik ürünleri gibi hissediyorum. Her şeyi mükemmel yapmak için tasarlanmışım, ama hiçbir şeyi düzgün yapamıyorum sanki. Sadece bir hafta içinde en yakın iki arkadaşımı onlar için son derece sudan bir konuda üzdüm, kendi güvenilirliğimi sıfırın altına düşürdüm, insan ilişkilerinde başarısız olma konusunda yeni bir sayfa açtım, girdiğim sınavları batırdım, dergide de bir işe yaramaz oldum, Paranoid Android Marvin gibi "Acı çekiyorum, öyleyse varım" moduna bile girdim. Önceki gece sabaha kadar arkadaşlarıyla içen, uykusuz biçimde kokpite geçip uçuşa başlayan, ancak dikkatsizliği sebebiyle bir dağa çarparak 466 yolcusunun yanarak ölmesine sebep olan, yine de kendisi burnu bile kanamadan kurtulan bir yolcu uçağı pilotu gibi hissediyorum kendimi (yuha!). Dışardan sağlam görünüyorum, gerisi meçhul.

Bilirsin blog, genelde depresif değilimdir; hatta ortalıkta "ben muhteşemim" diye gezdiğim zamanlar da çok olur. Şu an mükemmel değilim, hatta mükemmelle uzaktan yakından alakam bile yok. Kendi hayatımı sabote etmek çok kötü bir his veriyor. Kafam öylesine dolu ki CuBuF'umla gezmek bile beni yeterince mutlu etmiyor. İşin kötü yanı, kafamı dolduran şeyler her insanın yaşadıklarının aynısı. Son derece normal şeyler öylesine büyük ve zor görünüyor ki! Everest'e tırmandıktan sonra eve dönünce merdivenden çıkarken düşerek bacağını kıran bir dağcı gibi hissediyorum kendimi. Yaptığım metaforlar bile git gide kötüleşiyor.

Neyse blog, anladın sen...

Meşhur Motorum - Bölüm 2

Yakında...

(Fotoğraf makinesinin bağlantı kablosunu evdeki tadilat yüzünden bulamıyorum da)