6 Haziran 2008 Cuma

Hayat?


Bir haftalık aradan sonra tekrar merhaba blog. Biraz motorla alakasız yazasım var, umarım sorun etmezsin. Edersen de çok da tın.


Motosiklet hayatıma bakarsak, "Bir Düşüşün Anatomisi" başlığında bahsettiğim dikkatsizlik konusunda son dönemde üç adım ilerledim, ancak aptalca bir şekilde kısa süreliğine de olsa on kilometre geriye doğru bir atlayış da yaptım. Sabah saat 9'da bir virajın ortasında yolda enlemesine duran bir taksiye çarpmamak için sert frenleme yapıp motorun arkasını yolla 45 derece açı yapacak şekilde kaydırmayı başardım, ön kaldırmayı ufaktan öğrenmeye başladım.

Artık virajlar motosiklet klasörümde "korkutucu" başlığından "eğlenceli" başlığına doğru transfer olmayı düşünmeye başladı. Frenleme konusunda da gelişiyorum, ama hala yeterince iyi değilim. Ayrıca Fenerbahçe'de viraj içinde beni geçmeye çalışıp sonra küfreden taksiciyi dövme isteğimi dizginleyebildim, bu da iyi bir şey.

Ancak son bir haftadır motosiklet dışı hayatım biraz kötü. Kendimi Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki Sirius Sibernetik ürünleri gibi hissediyorum. Her şeyi mükemmel yapmak için tasarlanmışım, ama hiçbir şeyi düzgün yapamıyorum sanki. Sadece bir hafta içinde en yakın iki arkadaşımı onlar için son derece sudan bir konuda üzdüm, kendi güvenilirliğimi sıfırın altına düşürdüm, insan ilişkilerinde başarısız olma konusunda yeni bir sayfa açtım, girdiğim sınavları batırdım, dergide de bir işe yaramaz oldum, Paranoid Android Marvin gibi "Acı çekiyorum, öyleyse varım" moduna bile girdim. Önceki gece sabaha kadar arkadaşlarıyla içen, uykusuz biçimde kokpite geçip uçuşa başlayan, ancak dikkatsizliği sebebiyle bir dağa çarparak 466 yolcusunun yanarak ölmesine sebep olan, yine de kendisi burnu bile kanamadan kurtulan bir yolcu uçağı pilotu gibi hissediyorum kendimi (yuha!). Dışardan sağlam görünüyorum, gerisi meçhul.

Bilirsin blog, genelde depresif değilimdir; hatta ortalıkta "ben muhteşemim" diye gezdiğim zamanlar da çok olur. Şu an mükemmel değilim, hatta mükemmelle uzaktan yakından alakam bile yok. Kendi hayatımı sabote etmek çok kötü bir his veriyor. Kafam öylesine dolu ki CuBuF'umla gezmek bile beni yeterince mutlu etmiyor. İşin kötü yanı, kafamı dolduran şeyler her insanın yaşadıklarının aynısı. Son derece normal şeyler öylesine büyük ve zor görünüyor ki! Everest'e tırmandıktan sonra eve dönünce merdivenden çıkarken düşerek bacağını kıran bir dağcı gibi hissediyorum kendimi. Yaptığım metaforlar bile git gide kötüleşiyor.

Neyse blog, anladın sen...

2 yorum:

BIYIKLI dedi ki...

Bu nasıl bir yazı yahu! On gündür yokum net deryasında ( masaüstünü sattım ancak bugün dizüstüne terfi ettim de :P ) Kütüğüm, müstakbel uzun yol arkadaşım psikolojik bunalıma girmiş! Gerçi sevgili 'bloğuna' da biraz abartarak yazmış ama var biraz sorunları anlaşılan. Şunu bilmeni istiyorum, yaşadığın sorunlar sana has, başka hiç kimsenin yaşamadığı, özel, tek, eşşiz gelebir ama değil!!! (Egona bir darbe de benden heheh) Nereden mi biliyorum? Evet böyle dönemleri önceden bende yaşadım. Abi gibi yazıyorum ama bu yaşam tecrübesi, hayatın en kilit yaşlarındaki bu bunalımlar tüm insanlığa has durumlar. Kimi yoğun duygu fırtınaları yaşar kimi senin takma adının sözlük anlamı gibi kütük gibi yaşar, ne çarptığını dahi anlayamaz. Şu aralar yeni mezun olmuş, sınavlarını başarıyla vermiş taze bir İnş.Mühendisi arkadaşa da aynılarını söylüyorum. Aslında okulun bitmesi ve hayatın acı, pis, iğrenç gerçekleriyle tüm sorumluluğu alıp yüzleşmek bunun baş nedenidir de diyebiliriz. Diğeri kızlardır onlar her dönem başa bela zaten. :) Geçer bu günler, umarım en az hasarla geçer Kütükcan.

Kendini toparla, bak uzun yol yapacağız, yolda mızmız adam istemem ben, kafamı bozarsan keserim yolun kenarına gömerim, nihahohohohaaah. :))

Khutuck dedi ki...

Valla abi uzun yola bir çıkabilsem, bunların hiç biri kalmayacak kafamda. Akıp giden yol, kucaklayan rüzgarın sesi, güzel bir manzara, denizin tuzuna karışan hafiften bir benzin kokusu kendime dönmeme yeter de, bir türlü kavuşamıyorum istediğime. Dağları delecem, o olacak :)