25 Mayıs 2008 Pazar

Son Beş Gün


Powerade, Motorcu İçeceği


Tekrar selam blog. Meşguldüm, uğrayamadım birkaç gündür. Salıdan beri olanları özetleyeyim, hasret giderelim.

Salı sınav vardı, girmedim. Zaten opsiyoneldi, motorla gezmek daha zevkli geldi, biraz turladım etrafta, sonra işe gittim çalıştım. Çarşamba da önce işe sonra okula gittim, sonrası daha ilginç.

Çarşamba günü Fatih'in ve Alper'in önerisi üzerine Burak'ı da ikna edip ders biter bitmez Zincirlikuyu'da Go-kart yapmak için yola çıktık. Diğerleri arabayla giderken ben de motoruma atladım, pistte buluştuk. Atladık kartlarımıza, başladık pistte turlamaya. 9,5 beygirlik kartların hızlanması baya zevkliymiş, yine de benim CuBuF'um sanki daha iyi kalkıyor, kararsız kaldım; ama kesinlikle go-kartların yol tutuşu CuBuF'umdan daha iyi, frenleri ise eski kontrapedal bisikletler gibi sadece arka tekerleri kilitlemeye yaradığı için garip. Her neyse, pistte geçirdiğimiz 18 dakika Alper-Fatih ikilisinden yediğim bir kaç tura rağmen Burak'tan daha hızlı olmamla şenlendi. Arada sert çarpışmalar falan da oldu, işin zevkinin bir kısmı da oradan geldi :)

Go-karttan çıkınca Fatih'in evine gidip film izleyelim dedik, Burak işe gitti o arada. Alper'le Fatih arabayla, bense motorla yola çıktık. Zincirlikuyu'dan geçerken hemen basıp gidebileceğim halde arabayla aynı hizada kalıp laf atmanın zevkini doyasıya yaşadım :) Bu sırada ufak bi olay oldu, onu da belirteyim:

Trafik yaklaşık 5km/sa hızla akarken arabanın sağından geçen bir motor Alper'in tam önüne çıktı, o da refleks olarak tekeri sola çevirdi. Bu sırada arabanın sol ön lastiğinin hizasında olan bense durup dururken bir anda motorun arkasının kaymasıyla irkildim. Arabanın tekeri sağ arkadan motora temas etmiş, benim arka tekerimi kenara itmişti. Ben de bu olay sonrası arabanın üzerine doğru düşmeye başlayınca sağ dizimle kaportadan destek aldım, tam sola gidon kırıp çok hafif gaz açtım. Motorun dengesini bulmak kolay oldu, ancak sağ yolcu ayaklığım arabanın tamponunda bir-iki santimlik bir göçük ve dekoratif bir çizik bırakmıştı bile.

Fatih'te izlediğimiz "There Will Be Blood" isimli son derece sıkıcı filmin ardından (bu arada film kan olacak diyor, ama sonda çok az bir kan var, değmez o kadar kana) atladım motora, gece saat 11 gibi tekrar yola koyuldum. Takometreye baktığımda depoyu son doldurmamdan beri rezerve geçmeden 385 km yol yapmış olduğumu gördüm, "benzin eve kadar dayanır" diye düşündüm. Ancak E-5 Okmaydanı civarına geldiğimde bu düşüncemde haksız olduğum bir anda ortaya çıktı. Yaklaşık 80 km/sa hızla orta şeritte seyrederken motor bir anda çekişten düştü, debriyaj sıktım, birkaç saniye sonra da tam stop etti. Sağ sinyal verip anında oradaki otobüs durağına girdim, depoyu rezerve alarak yedek benzini kullanmaya başladım, her işi sonuna kadar zorladığım için kendime tekrar küfredip (son zamanlarda zorlama olayı çok mu oluyor ne?) yola devam ettim, eve geldim.

Perşembe de güzel bir gündü blog. Hava 30 derece falandı galiba, mont-kask-eldiven-dizlik kombinasyonuyla motor tepesinde kızarmanın zevkini yaşadım. Önce üç aydır bozuk bekleyen son teknoloji oyun klavyemi servise götürdüm, oradan Taksim Kızılay'a gidip sağlık raporu istedim, "Kasımpaşa Kızılay'a git" dediler. Ben de atladım oraya gittim, "karşı polikliniğe git" dediler, oraya gittim, "resmin yok mu" dediler, evde unutmuşum, boşver deyip sonra almaya karar verdim. Bol miktarda terleyince Powerade aldım, kesmedi bir daha aldım, kesmedi bir daha aldım, motorun yaktığı bir litre benzine karşılık ben 1.5 litre Powerade yaktım. Kasımpaşa'da işimi halledemeyeceğimi anlayınca Ümraniye'ye gidip motorun 1.000km bakımını yaptırmaya karar verdim. Sakin sakin giderek köprüye çıktım.

Boğaziçi Köprüsü'nden otomobille veya otobüsle geçenler manzaraya mutlaka bayılmışlardır. perşembe günü motoru aldığımdan beri 4. kez köprüden geçmiş oldum, ilk defa trafik etrafa bakmama izin verdi. Köprüden İstanbul manzarası gerçekten mükemmel, sağa çekip fotoğraf çekmek istedim ama o sırada hemen arkamda giden polis aracını görünce tırstım, devam ettim.

Bu köprü geçişimden öğrendiğim yeni bir şey ise motosikletle KGS kullanmanın geçekten zor olduğu. Eldiven yüzünden tombul yaprak sarması kıvamında olan parmaklarla kartı ruhsatın yanından çıakrtmak çok zor iş. Hele kartı çıkarttıktan sonra okutup, öndeki engel kapanmadan kalkış yapmak daha zor. 1. viteste motor devri yüksekken debriyajı aniden bırakınca motorun önünün az da olsa kalktığını öğrendim blog, ileride ön kaldırma olayını iyice öğrenmeyi planlıyorum.

Ümraniye D&B'ye varınca motoru Gökhan ustaya emanet ettim, bakıma aldık. Usta subap ayarı, debriyaj ayarı, zincir ayarı, fren ayarları, lastik absıncı kontrolü, sağı solu yağlamak gibi bir sürü işi halletti. Bu arada motorun yağı da değişti, Mobil 1 15W-50 yağ koyduk. Bir dahaki yağ değişimi 2500. km'de, unutturma bana blog. Servis işlemi sırasında Motosiklet.net'ten arkadaşım Olcan da D&B'ye geldi, sohbet ettik. Servis toplamda 1,5 saat kadar sürdü, sonra Olcan'a gidip birer kahve içtik, tekrar yola koyuldum. Bakımdan sonra motor çok daha akıcı hale geldi; vites değişimleri, fren kavraması, debriyaj sertliği çok daha iyi oldu. Bu arada ilk kez motoru gerçekten zorladım, köprü çıkışında 125km/sa hıza biraz zor da olsa ulaştı, sadece önde giden minibüsten biraz aerodinamik yardım aldık, sağolsun kesiyordu rüzgarın fazlasını.

Cuma teyzemin iki oğlunun sünnet düğünü vardı, akşama kadar dergide çalışıp sonra eve geldim, giyinip düğüne gittik. Takım elbise bana yakışıyor, ama kaskımı ve montumu her zaman tercih ederim.

Cumartesi, yani bugün ise bu hafta en çok yol yaptığım gün oldu. Sabah ekenden okula doğru yola çıktım. Mecidiyeköy'e yaklaşırken sağ şeritte 80km/sa civarı bir hızla giden bir yarış motoru gördüm. Boş yolda saatte 150km'nin altında hızlarda giden yarış motorlarına alışkın olmadığım içinn meraklandım, araca yaklaşıp baktım. Yamaha YZF-R125'miş motor, benim CuBuF'umdan sadece 2 beygir daha güçlü ancak on kat daha havalı minik bir yarış motoru. Ben de onun peşine takıldım, rotamda olmadığı halde Mecidiyeköy'e girdim, trafik ışıklarında sahibiyle az sohbet ettim.

Her neyse, Yücelen'le buluşup Perakende Yönetimi dersi için proje yapmaya başladık. Yücelen, Erhan'la beraber otobüsle Akmerkez'e, oradan da MetroCity'ye gitti, ben ise İstinye Park'a doğru yola çıktım. Daha önce İstinye Park'ın önünden sadece bir kez arabayla geçmiştim, o da kaybolmam yüzündendi, yine de yolu kolay buldum. Orada birkaç fotoğraf çekip MetroCity'ye gittim, Yücelen'le buluştum. Orada da foto çekip Profilo'ya yola çıktım, sonra Astoria'ya döndüm. Tüm bu alışveriş merkezlerinin birinin bile otoparkına para vermedim :) (İstinyePark ve Profilol otoparkları zaten ücretsizmiş bu arada :P). Sonra Taksim'e çıktım, Fatih'in doğumgününü kutladık. Sonra bir arkadaşımı okula bırakıp eve döndüm. Bu arada okuldan eve olan yaklaşık 10km'lik yolu almak trafik olsa bile 10 dakika sürüyormuş :)

Şimdilik bu kadar, çok yazdım zaten.

Çıkaracağımız dersler:
1-Arabalara fazla yakın gitmek hayırlı değildir.
2-Çoğu şeyde fazla zorlamak iyi değildir.
3-Köprü manzarası mükemmel, ama köprüde durup fotoğraf çekmek iyi değildir.
4-Debriyajı aniden bırakmak motorun ön kaldırmasına yol açabilir.
5-Otoparklara para vermemek çok zevkli.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Telefonla konuşan teyzeler diz kapaklarına çarpmaya, dolmuşçu amcalar arka sinyallerini yamultmaya yeni yeni başlıyorlar daha...Yolun açık olacak :)
Her yağ değişiminden sonra, ben servise gelemesem bile seni de kahve değişimine bekliyorum artık..
Bu arada ben olsam servis sonrası sürüşteki "gereksiz ayrıntıları" atlamazdım, yazmadığın için sağ ol.. :)

muratgergerli dedi ki...

Bilgiler için teşekkürler kardeşim...